ÖĞÜT İSTEYEN ADAM
Bir adam, çölden Medine’ye geldi ve
Resul-i Ekrem (s.a.a)’in huzuruna çıktı. Hazretten bir öğüt ve
nasihatte bulunmasını istedi. Resul-i Ekrem (s.a.a) ona
“öfkelenme” buyurdu ve bundan fazla bir şey sölemedi.
Adam kabilesine döndü. Kabilesine vardığı
zaman kendisinin yokluğunda mühim bir hadisenin çıktığını
haber aldı. Öyle ki kendi kavminin gençleri, diğer kabilenin
malını çalmış ve onlarda mislini ona yapmışlar; işler yavaş
yavaş nazikleşmiş, birbirlerinin karşısında saf tutmuşlar ve
savaş meydanlarında savaşa hazırlanmışlar. Bu heyecanlandırıcı
haberi işitmek, onun öfkesini tahrik etti; hemen silahını
isteyerek kuşandı ve kavminin safına katılarak savaşa
hazırlandı.
Bu sırada aklına geçmiş olaylar geldi.
Medine’ye gittiğini, neler gördüğünü ve işittiğini, Allah’ın
elçisinden bir öğüt istemiş olduğunu ve o hazretin
“öfkelenmekten sakın” sözünü hatırladı.
“Niçin heyecanlandım, ne sebeple silah
kuşandım ve niçin şimdi kendimi öldürme ve ölmeye hazırladım,
niçin sebepsiz yere parlayıp, öfkelendim?” diye düşünceye
daldı. “Şimdi o kısa cümleyi kullanmanın tam zamanı” diye
kendi kendine düşündü. Öne çıktı ve muhalif safın reisini
çağırdı. Dedi ki, “Bu kavga ne içindir? Bizim cahil
gençlerimizin tecavüzünün ziyanına bakılırsa, ben kendi
malımdam zararı ödemeye hazırım. Küçük bir şey için
birbirimizin canına düşmemizin ve kanımızı dökmenin bir
faydası yoktur.” Karşı tarafın, bu adamın affa yönelik
akıllıca sözlerini işittikten sonra, gayret ve mertlikleri
tahrik oldu ve “Biz senden az değiliz madem ki durum böyledir,
biz de kendi iddiamızdan vaz geçeriz.” dediler.
Her iki saf da kendi kabilelerine döndü.
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50] [51] [52] [53] [54] [55] [56] [57] [58] [59] [60] [61] [62] [63] [64] [65] [66] [67] [68] [69] [70] [71] [72] [73] [74] [75] [76]
|