KEVSER YAYINCILIK                                                                 

  Ana Sayfa / Makaleler /                                                                             Makaleler

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                          Başlangıç Sayfası Yapın
 

Aşkın Velayeti, Imam Rıza (a.s.)

 

EHLİ SÜNNET VE ŞİA KAYNAKLI  EHL-İ BEYT İLE İLGİLİ BİR HADİS

 

 

Ehli Beyti seven bir hadis alimi, Abbasi halifesi Mansur’un zamanında yaşamıştı. Onun adı Süleyman idi, fakat A’meş diye meşhurdu. Abbasi halifesi, Süleyman’ın Ehli Beyt hakkında hadis naklettiğini biliyordu, bir gün gece vaktinde halife adamını gönderip Süleyman’ı huzuruna çağırtır. Elçi Süleyman’ın kapısına gelir ve halifenin onu huzuruna çağırdığını bildirir. Süleyman kendi kendine dedi ki: “Hayırdır, bu vakitte beni niye çağırıyor acaba. Muhakkak Ali bin Ebi Talib Aleyhisselam’ın faziletleri hakkında benden hadisler soracak, onlardan haberdar edersem de beni öldürecektir.”

(Buradan itibaren Süleyman’ın dilinden haberi anlatıyorum) Süleyman şöyle anlatmaya devam etti :

Sonra temizlendim, kefenimi giydim, gereken kokuyu süründüm ve vasiyetimi yazdım. Bunun üzerine halifenin huzuruna varmak için yola çıktım. Huzuruna vardığımda halifenin yanında Amru bin Ubeyd’i gördüm, bunun üzerine Allaha şükredip Amru’nun orada bulunmasını bana bir yardım olarak gördüm.  Halife bana dedi ki: “Ey Süleyman, bana yaklaş.” Ben de halifenin yanına yaklaştığımda, Amru’ya, beni ne için çağırttığını sormak istediğimde, üzerime sürmüş olduğum kafur kokusu odaya yayıldı. Bunun üzerine halife bana dedi ki: “Ey Süleyman, senden çıkan bu kokunun ne olduğunu bana doğru olarak anlatmazsan seni muhakkak öldürürüm.” Ben dedim ki: “Ey halife hazretleri, elçini gecenin ortasında yanıma yolladığında, ben kendi kendime dedim ki : Muhakkak halife hazretleri, Ali’nin faziletleri hakkında bana hadis sormak için beni istiyor, doğruyu anlatsam halife beni öldürecek diye düşündüğüm için vasiyetimi yazdım, kefenimi giydim ve üzerime güzel kokular sürünüp, huzurunuza geldim.” Ben bunu anlatınca halife oturdu ve dedi ki: Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil Aliyyül Azîm (Güç ve kuvvet ancak Yüce ve Büyük olan Allah’tan gelir). Sonra bana dedi ki: “Ey Süleyman, benim adımın ne olduğunu biliyor musun?”  Ben dedim ki: “Ey Halife hazretleri, evet biliyorum.” Halife bir daha sordu: “Benim adım, nesebim nedir?”  Ben dedim ki: “Adın, nesebin, Uzun Abdullah, Muhammed’in oğlu, Ali’nin oğlu, Abdullah’ın oğlu, Abbas’ın oğlu, Abdülmüttalib’in oğlu.” Bunun üzerine halife bana dedi ki: “Evet, doğruyu söyledin, Allah ve Resulullah (saa)’a yakınlığımın hakkı için, bütün alimlerden şimdiye kadar Ali hakkında kaç fazilet naklettiysen bana bildir.” Ben dedim ki: “On bin hadis Ali’nin fazileti hakkında şimdiye kadar nakletmişim.” Halife dedi ki: “Ey Süleyman Ali Aleyhisselam hakkında sana iki hadis anlatsam, senin şimdiye kadar tüm alimlerden naklettiğin hadisleri eritirdi. Eğer sana anlatacağım hadisleri Alevilere (Ehl-i Beyt yandaşlarına) anlatmayacağına dair yemin edersen sana anlatacağım.” Ben dedim ki: “Yemin etmem, ama bu hadisleri onlardan hiç kimseye anlatmayacağım.”  Bunun üzerine halife bana anlatacağı iki hadisi ne zaman ve nerede benden önce anlattığını kendi hayatıyla bana anlatmaya başladı ve dedi ki:

Ben zamanında (Abbasilerden önce) Ben-i Mervan hakimiyetinden kaçıyordum, böylece şehir şehir gezip, Ali (as)’ye olan sevgimden dolayı oradaki insanlardan yardım görüyordum. Halk, benim Ali (as)’ye olan sevgimden ve onlara anlattığım faziletlerinden dolayı bana yatacak bir yer, yiyecek ve bana ikramda bulunup beni her zaman uğurlamaktaydılar. Böylece hep dolaşıp Şam şehrine varmıştım. Şam ehli her sabahladıklarında Ali Aleyhisselam’ı mescitlerinde lanet ederlerdi. Zira Şam halkı, Harici ve Muaviye’nin adamlarından oluşmaktaydı.(1) Ben yanından geçtiğim bir mescide girdim, içimde onların hakkında ne bulunuyorsa vardı. Öğlen namazını kıldım, imam selamladıktan sonra namazını bitirip duvara yaslandı. Mescidin içinde bulunan halk namazlarını bitirdikten sonra hepsi ses çıkarmadan, imama ihtiramen yerine oturdular. Biz bu haldeyken mescidin içine iki oğlan geçerler, bunları gören imam dedi ki: “Selam sizlere ve adlarınız onların adlarından olanlara de selam olsun. Allaha yemin olsun ki, sizlerin adlarını Hasan ve Hüseyin verdim ki, Muhammed ve Âli Muhammed (Ehl-i Beyt)’e olan sevgimdendir.”

Ben bu haberden çok sevinçli olarak ayağa kalkıp, o zamanlarda gençliğimde hiç kimseden korkum olmadığından, şeyhin (imamın) yanına yaklaştım ve ona dedim ki: “İster misin, sana bir hadis anlatıp gözlerini sevindireyim?”  Şeyh bana dedi ki: “Eğer gözümü sevindirirsen, ben de senin gözünü sevindiririm.” Ben şöyle hadise başladım: “Babam, dedemden, o da babasından, o da Resulullah (saa)’tan...” Ben buraya varınca şeyh bana dedi ki: “Senin baban ve deden kimlerdir? “ Bunun üzerine benden hadis ravilerinin kim olduklarını öğrenmek istediğini anladım ve ona kendimi tanıttım : “Ben Muhammed’in oğlu Abdullah’ın oğlu Abbas.” Sonra hadise başladım: Abbas, Resulullah sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem ile beraber idi. O anda Fatıma Resulullah (saa)’ın yanına geldi ve ağlıyordu. Bunu gören Resulullah (saa) ona: “Seni ağlatan nedi ey Fatıma?” Diye sordu. Fatıma dedi ki: “Ey baba, Hasan ve Hüseyin evden erken çıkıp gün geçtiği halde hâlen eve dönmediler. Ali (as) ise beş gündür bahçeyi sulamak ile meşguldür, ben de onları senin menzilinde aradım fakat hiçbir eserini bulamadım.” O anda Ebu Bekir, Resulullah (saa)’ın sağında oturuyordu. Resulullah (saa) ona şöyle buyurdu: “Ey Ebu Bekir, kalk, bana gözlerimin nurlarını bul.” Sonra yanındakilere şöyle buyurdu: “Ey Ömer, ey Selman, ey Ebu Zer, ey falan, ey filan hemen onları bulun.” Böylece o zaman ashabtan tam yetmiş kişi Resulullah (saa)’ın yanına gelip onları bulamadan geri döndüler. Bu durumdan çok üzülen Resulullah (saa) mescidin kapısında durup şöyle buyurdu: “Ya Rabbi, Halil’in İbrahim ve Safiyyin Adem’in hakkı için, gözlerimin nuru ve bilgimin semeresi olan Hasan ve Hüseyin’i nerede olurlarsa onları koru ve sağ salim geri gönder.” Hemen o anda Cebrail inip şöyle buyurdu: “Ey Resulullah, Allah sana selam okur ve sana buyurur ki: Endişe edip üzülme, iki oğlan dünya ve ahirette faziletlidirler ve kendileri (ruhları) cennettedirler. Onların üzerine, ayakta ve yatakta olsalar bir melek görevlendirmişim, onları korur.” Bunun üzerine Resulullah (saa) çok sevinip, Cebrail sağında ve müslümanlar etrafında olmak üzere Hasan ve Hüseyin’in bulunduğu yere vardılar. Resulullah (saa) onları korumakla görevlendirilmiş meleğe selam verdi ve dizleri üstüne çöktü ve baktı ki, Hasan ve Hüseyin’i boynundan sarmış ve ikisi uyumaktadırlar. Onları koruyan melek ise bir kanadını altlarına germiş ve kanadını ise üstlerine germiş, ikisinin üstüne de yünden bir aba serilmişti.

Peygamber onlara dokunmak istediğinde ikisi uykularından uyandılar, bunun üzerine Resulullah (saa) Hasan’ı  ve Cebrail de Hüseyin’i taşıdı. Resulullah (saa), sağında olan Hasan’ı ve solunda olan Hüseyin’i öpüp onlara şöyle buyurdu: “Her kim sizleri severse Resulullah’ı sevmiştir ve her kim sizleri buğz ederse Resulullah’ı buğz etmiştir.” Ebu Bekir dedi ki: “Ey Resulullah, birini bana ver ki, birini ben taşıyayım.” Resulullah (saa) buyurdu ki: “En güzel binici onlar ve en güzel taşıyanlar bunları taşıyanlardır.” Sonra Ömer de Ebu Bekir’in söylediğini söyleyince Resulullah (saa) da ona aynı cevabı verir, sonra mescide varırlar. Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Allah, bu gün oğullarımı şereflendirdiği gibi ben de onları şereflendirmek istiyorum. Ey Bilal, halkı yanıma çağır.” Bilal halkı çağırıp, hepsi toplandığında Resulullah (saa) onlara şöyle buyurdu: “Peygamberinizden şimdi söyleyeceklerimi aklınızda tutup sonra Resulullah şöyle buyurdu, deyin. Ey insanlar, bu gün en hayırlı dede ve nineye sahip olanları size tanıtayım mı?” Toplanan halk: “Evet, ey Resulullah” dediler. Resulullah (saa) buyurdu ki: “Onlar Hasan ve Hüseyin’dir. Dedeleri Resulullah Muhammed, nineleri de Cennet kadınlarının efendisi Hadice bin Huveylid’dir. Ey insanlar, sizlere en hayırlı baba ve anneye sahip olanları göstereyim mi?” Halk: “Evet ey Resulullah” dedi. Resulullah (saa): “Onlar Hasan ve Hüseyin’dir. Babaları Ali bin Ebi Talib (as) kendilerinden daha hayırlı, Allah’ı ve Peygamberini seven ve Allah’ın peygamberinin de onu sevdiği gençtir. Kendisi de İslam’a yararı ve menakıbı olan zattır. Anneleri ise, Resulullah’ın kızı ve Cennet kadınlarının efendisidir.  Ey insanlar, sizlere en hayırlı amca ve halaya sahip olanları göstereyim mi?” Halk: “Evet, ey Resulullah” dedi. Resulullah (saa) buyurdu ki: “Onlar Hasan ve Hüseyin’dir. Amcaları Cafer’dir ki, iki kanadıyla Cennet’te meleklerle uçar, halaları ise Ebi Talib’in kızı Ümm Hani’dir. Ey insanlar, sizlere en hayırlı dayı ve teyzeye sahip olanları göstereyim mi?” Halk: “Evet ey Resulullah” dedi. Resulullah (saa) buyurdu ki: “Onlar Hasan ve Hüseyin’dir. Dayıları Resulullah’ın oğlu Kasım’dır, teyzeleri ise Resulullah’ın kızı Zeynep’tir. Ey insanlar, sizlere bildireyim ki, Hasan ve Hüseyin’in dedesi, ninesi, babaları, anneleri, amcaları, halaları, dayıları, teyzeleri, kendileri ve Ali oğullarını sevenler de bizimle beraber Cennet’tedir. Her kim onları buğz ederse ateşin (Cehennemin) içinde olacaktır. Allah’ın katında onların kerametleri olduğundandır ki, Allah onların adlarını Şeber ve Şübeyr olarak verdi.”

Şam’daki mescidin imamı bu hadisi benden duyunca bana dedi ki: “Sen bu hadisi Ali (as)  hakkında muktedir olduğun halde, durumun (giysilerin) hiç de iyi değil.” Bunun üzerine bana iyi elbise verip, beni bir katırın üstüne bindirdi ki, sonra o katırı yüz dinara satmıştım ve bana dedi ki:  “Seni iki kardeşin yanına göndereceğim ki, ikisi bu şehirdedirler. Sana hayırları dokunur. Bu iki kardeşten biri toplumunun imamı idi, her sabahladığı gün Ali (as)’yi bin kere lanet ederdi ve her Cuma günü ise Ali (as)’yi dört bin kere lanet ederdi. Fakat bu gün, o adam Ali’yi sever, çünkü Allah, onun nefsindekini değiştirdi ve soranlar için onu bir işaret kıldı. Onun kardeşi ise anasından doğar doğmaz Ali’yi severdir, hadi sen onların yanına var.”  Ey Süleyman, Allaha yemin olsun ki, şeyhin bana vermiş olduğu katıra bindim ve o gün çok acıkmıştım. Şeyh, mescitteki toplum ile beraber o iki kardeşin kapısına kadar benimle beraber geldiler. Şeyh bana dedi ki: “Çekinmeden içeri geç.” Ben kapıyı vurunca etrafımda olanların hepsi kaçtılar. Kapıyı esmer biri açtı, beni ve katırı görünce dedi ki: “Selamün aleyküm, Allaha yemin olsun ki, falan şeyhin sana katırını vermesi, senin Allah’ı ve Resulunü sevdiğini göstermekten başka bir şey değildir. Eğer beni sevindirirsen, ben de seni sevindiririm.”

Ey Süleyman, Allah’a yemin olsun ki, şimdi duyacağın hadisi aynen o esmer adamla konuştum, dedim ki : Babam dedemden o da babasından, dedi ki: Resulullah (saa) ile evinde beraber otururken Fatıma (sa) Hüseyin’i taşıyıp, ağladığı halde yanımıza geldi. Resulullah (saa) onu karşılayıp, Hüseyin’i aldı ve ona buyurdu ki: “Seni ağlatan nedir, ey Fatıma?” Fatıma dedi ki: “Ey baba, Kureyş’in kadınları benim elimde olan mala bakıp dediler ki: Baban seni hiçbir şeye sahip olmayan biriyle evlendirdi.” Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Dur, acele etme. Senden mi bunları duyacaktım? Ben seni evlendirmeden önce Allah seni, Arşın üstünde evlendirdi ve buna Cebrail, Mikail ve İsrafil şahid oldular. Şanı yüce olan Allah dünya ehline baktı ve aralarından babanı seçip onu peygamber gönderdi. Sonra bir daha dünya ehline baktığında kocanı seçip, seni onunla evlendirmemi bana vahyetti ve onu kendime vasi ve vezir edinmemi emretti. Ali insanlar içinde en şeci kalbe sahip olan, en fazla bilgiye sahip olan, en fazla hilme sahip olan, en önce İslam olan, en adaletli paylaştıran ve en güzel yaratılışa sahiptir. Ey Fatıma, ben Hamd bayrağını ve Cennet’in anahtarlarını elime alıp, onları Ali’ye vereceğim. Böylece Adem ve tüm evladı onun bayrağı altında toplanacaklarlardır. Ey Fatıma, o gün ben, Ali’yi havuzumun başına sahip kılıp, ümmetimden tanınanları havuzumdan içmelerine izin verecektir. Ey Fatıma, oğulların Hasan ve Hüseyn Cennet gençlerinin seyyidleridir, onların adları önceden Tevrat’ta da mevcut idi. Onların adları Cennet’te Şeber ve Şübeyr idi, fakat Muhammed’in Allah katındaki kerametinden ve onların da Allah katındaki kerametlerinden dolayıdır ki, Allah onların adlarını Hasan ve Hüseyin olarak verdi. Ey Fatıma, senin baban iki tane Cennet elbisesi giyecek, Ali de iki Cennet elbisesi giyecek, o anda Hamd bayrağı elimde olacak, ümmetim bayrağımın altında olacak, o zaman bayrağı Allah’ın katında kerametinden dolayı Ali’ye vereceğim. Bunun üzerine bir nida gelecek ki: Ey Muhammed, en güzel dede senin deden İbrahim ve en güzel kardeş de senin kardeşin Ali’dir. Sonra Allah beni çağırdığında Ali’yi de çağıracaktır. Ben diz üzerine oturduğumda o da oturacak, ben şefaat kıldığımda kendisi de şefaat kılacaktır, ben icabet ettiğimde Ali de benimle icabet edecektir. Kendisi o makamrda, elimde Cennet’in anahtarları olduğunda benim yardımcım olacaktır. Ey Fatıma, hadi artık kalk ve bil ki, o gün Ali ve şiası (yandaşları) kurtulanlardır.(2)

 

Esmer adam bu hadisi benden duyduğunda, bana on bin derahim (para) verilmesini emretti ve bana otuz tane elbise verdi ve dedi ki: “Sen, nereden geliyorsun?” Ben dedim ki: “Ben Kufe’den geliyorum.” Adam dedi ki: “Sen Arap mısın yoksa köle misin?” Ben dedim ki: “Hayır, ben Arabım.” Esmer adam bana dedi ki: “Sen gözlerimi nasıl sevindirdiysen ben de senin gözlerini sevindirmek istiyorum. Yarın falan yerin mescidine yanıma gel, fakat yolunu şaşırmadan gel.” Ben de esmer adamın evinden çıkıp beni mescidinde bekleyen şeyhin yanına geri döndüm. Şeyh benim geri geldiğimi gördüğünde beni karşıladı ve dedi ki: “Falanın babası (esmer adam) seninle ne yaptı?” Ben de ona olanları anlattım. Bunun üzerine şeyh dedi ki: “Allah ona bundan dolayı hayırlar ihsan etsin ve Allah bizleri, hepimizi Cennet’te buluştursun.”

 

Ey Süleyman, ben de sabahladığımda katıra binip esmer adamın tarif ettiği mescidin yolunu tuttum. O kadar yol gitmiştim ki, yolu şaşırdığımı zannedip korkmuştum, o anda ezan sesi duydum. Hemen mescidin olduğu yere vardım ve kendi kendime dedim ki: “Allah’a yemin olsun ki, bu toplum ile namaz kılacağım.” Katırın üstünden inip mescide girdim, mescidin içinde beni vaat eden esmer adamın şeklinde olan bir kişinin sağında durdum. Rükü’ya varıp secde ettiğimiz zaman yanımda duran adamın yüzünü örten baş sarığı aralanıp, yüzünün domuz yüzü, ellerinin ve ayaklarının da domuz el ve ayakları olduğunu gördüm. Bu adamdan gördüğümü o kadar düşündüm ki, namazda ne söylediğimi, namazın nasıl bittiğini bilemedim. İmam, selam verdikten sonra sağımda duran adam yüzüme doğru bakıp dedi ki: “Sen dün kardeşimin yanında iken sana falan yere gel, dememiş miydi?” Ben dedim ki: “Evet, demişti.” Bunun üzerine adam, elimden tutup ayağa kalktık ve onu, gittiği odaya kadar takip ettim. Adam, bizim gittiğimizi seyreden mescittekilere dedi ki: “Yanımıza girmesi için hiç kimseye izin vermeyin.” Sonra arkamızdan kapıyı kapattı ve üzerindeki elbiseyi yırtıp vücudunu gösterdi. Baktım ki, vücudu da domuz vücutluydu. Ben bu durumu görünce dedim ki: “Ey kardeş, bu senden gördüğüm durum nedir?” Kendisi dedi ki: “Ben bu toplumun müezzini idim. Her gün ezan ve ikamet arasında Ali (as)’yi bin kere lanet ederdim. Cuma günü olduğu bir gün Ali (as)’yi dört bin kere lanet etmiştim ve onun evladını da (imamları) lanet etmiştim. Sonra işte şu evimde olan dükkanımın duvarına yaslanmıştım ki, uyku bastırdı ve uykumda kendimi sanki Cennet’te gördüm. Cennet’te giderken nurdan bir namazlınğın üstünde Ali, Hasan ve Hüseyin’in birbirine yaslanıp sevinçli olduklarını gördüm. Biraz ötede Resulullah (saa)’ı oturduğu yerde gördüm, Hasan ve Hüseyin onun önünde bir bardak vardı. Peygamber Hasan’a buyurdu ki: Bana içir, içtikten sonra Hüseyin’e buyurdu ki: Baban Ali’yi içir. O da içti. Sonra Hasan’a buyurdu ki: Cemaati içir, cemaat içtiler. Bunun üzerine Resulullah (saa) Hasan’a buyurdu ki: Dükkanına yaslanan bu adamı da içir.

 

Hasan o anda yüzünü benden çevirip dedi ki: “Ey baba, buna nasıl içecek vereyim ki, kendisi her gün babamı bin kere lanet eder ve bu gün (Cuma) babamı dört bin kere lanet etti?” Resulullah (saa) bunun üzerine buyurdu ki: “Ey Allah’ın laneti üzerine olan kişi, nasıl olur da kardeşim Ali’yi lanet edip kötülersin? Allah’ın laneti senin üzerine olsun, sen mi oğullarım Hasan ve Hüseyin’i söversin?” Bunun üzerine peygamber benim üzerime tükürdü ki, tükürüğü yüzümü ve cismimin hepsini örttü. O anda uykumdan uyanıp, peygamberin üzerime tükürmüş olduğu yerleri şimdi gördüğün halde (domuz vücuduna dönüştüğünü) gördüm ve böylece soranlar için bir ayet oldum.”

 

Ey Süleyman, Ali (as) hakkında  sana anlattığım bu iki hadisten daha acayip  bir şey duydun mu hiç? Ey Süleyman, Ali’yi sevmek iman ve onu buğz etmek münafıklıktır.(3) Ali’yi ancak mümin sever ve ancak kafir kin besler.(4)

 

Süleyman (A’meş) dedi ki: “Ey halife, emân verirsen konuşmak istiyorum.” Halife Mansur dedi ki: “Evet, istediğini konuşabilirsin.” Süleyman dedi ki: “Bu anlattıkların adamları (Ali, Hasan ve Hüseyin’i) öldürenlerin hakkında ne dersin?” Halife Mansur dedi ki: “Hiç şüphesiz Cehennem’dedirler.” Süleyman dedi ki: “Onların evladının evladını öldürenlerin hakkında ne dersin?” Bunun üzerine halife Mansur başını yere doğru eğerek dedi ki: “Mal, ortak kabul etmeyen bir varlıktır. Fakat sen ey Süleyman, Ali’nin faziletleri hakkında istediğin kadar herkese anlatabilirsin.” Bunun üzerine Süleyman dedi ki: “Her kim Ali evladını öldürürse ateşte olacaktır.” Orada hazır olan Amru bin Ubeyd dedi ki: “Ey Süleyman, doğruyu söyledin, Ali’nin evladını öldürenlerin vay haline.”

 

Sonra Süleyman, halife Mansur’un huzurundan çıktı ve bunun üzerine halife Mansur dedi ki: Amru’nun hatırı olmasaydı Süleyman canlı olarak benim huzurumdan çıkmazdı.

 

(Bu hadis, Abbasi halifesi Mansur ve Ehl-i Beyt muhiplerinden olan Süleyman el-A’meş diye tanınan bir hadis alimi arasında cereyan etmiştir. Anlatılan hadisler ise halife Mansur’un hilafetinden önceki hayatından anlatılmıştır)

 

Kaynak: Ebul Hasan Ali bin Muhammed İbn-i Meğazeli’ninMenakıb’u Ali bin Ebi Talib  Aleyhisselam” kitabı s.144-155 /  el-Meclisi'nin “Bihar'ül Envar” kitabı c.37, s.89-93 / ed-Deylemi’ninİrşad’ül Kulub” kitabı c.2, s.427-432 / Şeyh Saduk’un  “Emali” kitabı s.435-441 / İmadettin et-Tabari’ninBeşaret’ül Mustafa lişiatil Murtada” kitabı s.171-175 / Muhammed bin Hasan el-Fettal’ınRevdat’ül Vaizin” kitabı  c.1, s.119-124 / Allamet’ül Hilli’ninKeşf’ül Yakin” kitabı s.309-321 / Enis Emir'in "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.427-433

 

 

 

 


  • (1)  Muaviye, Hz.Ali’ye sövdü. Bu konuda Ehli Sünnet’in şu kaynak kitaplarına başvurunuz. (İbn' ül Esir' in "Üsd' ül Gabe" kitabında c.1, s.134 / El-Askalani' nin “el-İsabe” kitabında c.1, s.77 / El-Kamil İbn’ül  Esir c.3, s.302 / el-Suyuti' nin "Tarih'ül Hulefa" kitabında s.190 / İbn-i Abdurabbih’in  “el-İkd’ül Ferid” kitabında c.2, s.144 / İbni Hacer el-Heytemi' nin "Sevaik' ul Muhrika" kitabında   s.33 / Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk' kitabında s.310) Bütün valilerine de Ali’ye sövmeleri için emirler verdi ve bu 1001 ay süren bir gelenek haline gelmişti.

 

(2)  "Ali ve tabileri (yandaşları) Kıyamet gününde kurtulmuş olanlardır" Hadis-i Şerif  Bkz.(İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" kitabı c.3, s.328 Hadis no : 848 / el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" kitabı s.180 / el-Münavi'nin "Künüz el-Hakaik" kitabı s.92 / ed-Ed-Deylemi'nin "Firdevs bi-Mesur el-Hitab" kitabı c.3, s.61)

(3)  Resulullah (saa) şöyle buyurdu : "Ali'yi sevmek iman, ona kin beslemek nifaktır" Bkz. (Sahih-i Müslim c.1, s.61 / Sünen-i Tirmizi c.8, s.306 / Sünen-i Nisai c.6, s.117 / el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" s.55)

 

       (4)   Resulullah (saa) şöyle buyurdu :  "Ey Ali, seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık kin besler" Bkz. (Sünen-i Nisai c.8, s.117 / Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.95 / Ebu Naim el-Asbahani'nin "Hilyet'ül Evliya" kitabı c.4, s.185 / el-Müttaki el-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" c.2, s.598 ve Muntahab'ul Kenz" c.5, s.30 kitapları / İbn'ül Cevzi'ninTezkiret'ül Huffaz” kitabı c.1, s.10)

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM